Hades Ölüm ve Yeraltı Krallığı
En karanlık hayallerinizin dâhi içermediği korkular yaşatmak için bekliyorum sizi kollarımı açmış. Gerçek Adı : Önemi var mı? Mesaj : 1 Irk : Tanrı.
| Konu: Hades. Perş. Tem. 08, 2010 9:44 am | |
| Hades, kardeşleri Zeus ve Poseidon gibi Kronos ve Rhea'nın birlikteliğinden meydana gelmiş birçok çocuktan bir tanesiydi. Daha doğduğu andan itibaren ruhuna işlemeye başlamış olan karanlık yüzünden ileride kendisine giydirilecek olan yakıştırmalardan tamamen uzak olan kişiliği, bilgelik ve tecrübeyle doluydu. Ağırbaşlı, sakin, güçlü ve bütün bu özelliklerinin yanında gerçek bir liderin olması gereken özelliklerinden olduğuna inandığı acımasızlık, yıllar boyunca lanetlenerek yaşamış olan yaşlı ruhunun temel taşlarını oluşturuyordu. Kendi yaşamlarını idame ettirme çabası bile duymadan geçen günlerle yaşayan tanrı ve tanrıçaların aksine hareket etmekten hoşlanan, maceraya düşkün ve güneş ışığını içindeki karanlığa rağmen seven bir tanrıydı. Yağmurlu havalarda içine çekebildiği nemli toprak kokusu bile her zaman ona farklı tecrübeler yaşatır, özgürce savurmaktan hiç bıkmadığı uzun saçları havalandıran rüzgârın dinlendirici ezgileriyle mest olurdu. Aşıktı. Doğayı yaratan her kimse, ona lanetlenene kadar minnettâr kalmıştı.
Fakat sonra, Kronos'u tahttan indirip gücü ele geçirmeyi amaçlayan aç gözlü kardeşi Zeus yüzünden mutlu geçirdiği saatler, uzun hayatında göz açıp kapayana kadar geçen kısa anlara dönüştü. Kardeşinin vaatlerine kapılıp güce olan arzudan yoksun bir ruhla maceracı duyguları kabaran Hades'in ileride olacaklardan hiç haberi yoktu. Kardeşi ondan söylediklerini hari harfine gerçekleştirmesi gerektiğini, bunun maceralarında gerekli bir etken olduğunu söylediğin Hades, ihaneti keşfetmemiş biri olarak ona inandı, güvendi ve bu hususta ona söz vererek Zeus'a bağlılık yemini etti. Annesi Rhea'dan herhangi bir hediye istemediği hâlde Zeus'a ettiği bağlılık yemini, annesinin Kronos'u yenmelerinde yardımcı olacağını söylediği gücü kabul etmek zorunda bırakıyordu. Hayatında yaptığı en büyük hatalar zinciri git gide uzuyordu. Rhea denen kadın, Zeus'u şimşeklerin ve fırtınaların, Poseidon'u denizlerin ve yeryüzünün, Hades'i ise ölümün ve ruhların efendisi yaptı. Böylece oğullarına karşı sorumluluğunun bitmiş olduğunu söyleyerek, ister istemez lanetlemiş olduğu Hades'i de arkasında bırakıp sisler içinde kayboldu.
O günden sonra akıl sağlığını tamamen yitirmesine sebep olabilecek derecede güçlü travmalara girip çıkmış, kendisine verilen ve bir hediye olduğu söylenen ölümden tiksinmeye başlamıştı. Rhea'nın dengeyi sağlamak üzere üç kral yaptığının farkında olsa da, artık ayaklarında serin çimi hissedemeyecek olduğu düşüncesiyle harap olmuştu. Acı ve keder dolu olduğuna inandığı gücüyle neler yapabildiğinden habersiz bir şekilde Zeus'un çok az yardımla Kronos'u yenmesinin ardından tahta geçmesini nefret dolu gözlerle izledikten sonra, kendisine düşen denge merkezinin neresi olduğunu biliyordu. Kendisine bu güçleri verdiği için Rhea'dan bir kez daha nefret ederek Yer Altı'nda değerli taşları ve güçlü metalleri kullanıp yaptığı sarayında, Olimpos ve Zeus kavramından olabildiğince uzak kalma çabasıyla değersiz tahtına oturdu ve ona verilen görevi, yapması gereken şeyi yapmaya başladı. Zamanla içine düştüğü umutsuzluk ve yalnızlık çukurundan kurtulma isteğiyle yanıp tutuşarak Olimpos'a çıktığında, hayatında görüp görebileceği en çekici ve arzulanası kadın olan Persephone'yi görmüş, onu hastalıklı bir şekilde istemişti. Zeus'un kızı olduğunu sonradan öğrenmiş olsa da, bir gece kendisi için yapmış olduğu görünmezlik miğferini takmış ve kızı evinden kaçırıp kendi dünyasına götürmüştü.
Büyük bir suçluluk duygusu içinde kendi dünyasında olup buraya ait olmayanların yediği takdirde burada kalmasını zorunlu hâle getiren yiyeceklerinden dört nar tanesiyle kandırdığı Persephone'yi sonsuza dek yanında kalmaya mecbur ettiğinde, kişiliğinde bir yara daha açılmıştı. Eşi olarak görmek istediği kadının bedenine defalarca sahip olduktan sonra içine düştüğü karanlık, onu Zeus'la bir anlaşma yapmaya itmiş, kendi lanetlediği yiyeceklerin Persephone'ye bir çeşit ayrıcalık sunabiliyor olmasını isteyerek eşini senenin yarısında Olimpos'a, annesinin yanına göndermeye başlamıştı. Suçluluk duygusu hat safhalarda arttığı için çektiği acı yüzünden, Persephone'ye bu anlaşmayı kendisinin değil Zeus'un yapmak istediğini, ona ettiği bağlılık yemininin onu buna zorladığını söylemiş, olay hakkındaki gerçekleri ondan saklayarak ruhundaki ağırlığı biraz olsun hafifletmeye çalışmıştı. Pek işe yaradığı söylenemezdi ama Olimpos'tan döndükten bir süre sonra neşesi yerine gelen Persephone'yi görünce, o da ister istemez neşeleniyordu. Mutlu değildi, ayaklar altına alınan onurunu yeniden kazanmak için elinden hiçbir şey gelmiyordu.
Ama yalnız değildi ve bu hayatı çekici kılan diğer şey de buydu. Bir lanet olarak gördüğü ölüm gücünü arzulayan Persephone'nin isteğini geri çeviremeyip, ona kendisinin kraliçesi olma onurunu bahşettiğinde hissettiği rahatlama muhteşem olmasına rağmen sonsuza dek Persephone'nin Yer Altı Krallığı'nda altı ay geçirmek zorunda olduğu fikri, onu derinden yaralamaya devam ediyordu. Acısı yüzünden bir daha hiçbir zaman Persephone'ye sahip olmaya çalışmayıp, kendini tamamen aklını kaçırmasına sebep olabilecek derecede sabır zorlayıcı ve acımasızlık gerektiren ruhları yönlendirmeye, doğru yerlere gitmelerine yardımcı olmaya adadı. Nefret dolu ruhu, gazab alevleriyle doluydu. | |
|